Pabucumun Ajanı 1 / Alıntılar

Kitabı okuyalı ve alıntıları yazalı çok oldu ama ben blogta anca paylaşabilme fırsatı buldum. Aslında daha çok alıntı vardı ama yazmaya üşendim, o yüzden bir kaç tanesini paylaşacağım ;)

* * *
Deniz (Akın) Üstüner'den İnciler
* * *
# Ağustos sıcağı yüzünden bastığım zeminle birleşik halde olduğum ve önümde dikilen takım elbiseli adamlardan dolayı asansörün düğmelerini seçemediğim için yüreğimin götürdüğü yere çıkıyordum.

# Benim ona hayranlıkla bakmamın aksine, o bana otobanda  asfalta yapışmışım da beynimin suyu akıyormuş gibi bakıyordu. Arizona çöllerinde karşılaşmış bir bizon ile ceylan gibiydik.

# Acımasız Kan Emici, kibirli, yanık kulplu, antika demlik!

# "Deniz, beni delirtme! Ah, şu iç çamaşırlarıma, külotlarıma baksana, hepsi, bütün hepsi gri olmuş."
"Grinin Elli Donu, ha ha!" diyen Deniz kaçarak banyodan uzaklaşırken Yasemin gri çamaşırları kızın arkasından fırlatarak, durmaksızın küfrediyordu. :D :D :D

# "Seni kendini beğenmiş, aşınmış ve birbirine dolanmış telefon kablosu, eskimiş iğrenç kumanda naylonu, yuvasından çıkmış kırık piriz başlığı, patlamış ampul teli!"

# Yumurtanın ipanayla fırçalanmayan tarafı gibiydim. Her an çürüyecek, yok olacak, yavaşça küçücük kalacaktım. Tuna Üstüner ise elbette sapasağlam olan taraftaydı. Öyle kendinden emin, o kadar sarsılmaz duruyordu ki, ona bakarken Rihter'in ölçemeyeceği bir depreme maruz kaldım. Aşk itirafımı duymuş muydu, emin değildim.

# Ciğerlerime dolan sıcak havayla kesik kesik öksürürken, o da sağ elini ceketinin altından beline koyup öfkeyle edepsiz bir küfür savurdu. İşte bunu duyduğuma şaşırmıştım. Bu adam, San Bilmem Ne Fransız Koleji'nden mezun, Amerikalıların adını telaffuz edemediğim okullarında okumuş, o aristokrat ağzıyla mahalle küfürleri edince hayretle baktım ona!

# Nike(Mike) - Adidas(Avidas) benzetmesi :D 

# Ardından "Karşıma çıkmayacaksın," diye emrettiğinde gözlerimi kaçırdım. Ağlamak üzereydim. Dünya küçüktü, evet, ama bizim dünyalarımız arasındaki mesafe büyük, çok büyüktü. Ne NASA, ne Houston, ne de herhangi bir uzay mekiği birinden diğerine gidecek teknolojiye sahipti. O teknoloji sadece kalplerimizdeydi. Daha doğrusu benim kalbimdeydi. Eğer Tuna Üstüner de isterse onun kalbine tek gidişli, dönüşü olmayan bir bilet alırdım. Ama hayır. O, kalbini ulaşıma kapatmıştı. Benim güzergahım bundan sonra farklı yollardan gitmekti. Onunla kesişecek bir yol bulmama artık imkan yoktu.

# Çisem için "plastik poşet" benzetmesini yapıştıran Deniz'e benden bir yıldız :D 

# Aşk, tabii ki naiflikti! Ama Tuna Üstüner'de bulduğum aşkın bu nezaketle uzaktan yakından alakası yoktu! Adam beni kapılara çarpıp, boğazımı sıktığı halde ben ona aşık olmuştum. Aşk sadece gözü körlük durumu değildi; bir de tam anlamıyla gerizekalılıktı!

# "Sen benimsin, anladın mı? Bunu kafana koy!" -Tuna'nın bu sahiplenici tavrı beni benden alıyor yani, çok tatlı ama değil miiii?- :D

# Çift kanatlı kapılar kapanmadan evvel başını daha da dikleştirdi. Asansör tamamen kapanırken de bana, çok çekici, çok çapkın ve Allah kahretsin ki çok küstah bir şekilde açıkça göz kırptı!
Üst üste on beş çocuğunu, kapasını, sürü halindeki koyunlarını, iki adet boğasını, evini, sülalesini aynı anda kaybeden bir kadın gibi hissediyordum. Geriye hiçbir şeyim kalmamış halde hala asansör kapısına bakıyordum.

# "Aklın nerede senin?"
"Açık renk gözler, meydan okuyan bakışlar, koyu saçlar, vasat bir vücut ve hiç susmayan, iştah açıcı dudaklar..." diye içinden geçirdi Tuna. Ama arkadaşına bunları söyleyemezdi. "Hiç," dedi.

# Yasemin karşıdan bir kahkaha atarken devam edip, "Şşş.. baksana" diyerek araya girdi. Önemli bir şey diyeceğini umarak ciddiyetle onu dinlemeye geçtim.
"Bak şu patronunun amacını anlamadım ama, sana yakınlaşırsa göstert ama elletme tamam mı?" -Yaseminnnn, sen ne içtin böyle yavrum. Neyin kafası bu :D

# "Yamulmuş diş macunu tüpü, berbat kitapların travmatik çocukluk geçirmiş dandik karakteri, A harfi eksik, bozuk klavye seni! Kravatın sandalyenin ayaklarına dolansın da boğul inşallah! Allah'ım, ya ben! Hakan gibi bir altın dururken Tuna Üstüner gibi dışı elmas kaplama, içi boş teneke bir adama nasıl aşık olabilirim? Allah'ım bu beyinsiz kuluna akıl, fikir, basiret ver! Hakan'la mutlu bir yuva nasip et."
Duasının ardından dehşetle inledi.

"Allah'ım, Hakan'ı unutalım! Sen bana yine de Tuna'yı nasip et. Ama bana bir de sağlam bir testere ver ki, onu bir güzel yontayım! Allahım, Tuna Üstüner'i kapımda köle, ayaklarımda minder, sırtımda yastık yap! Allah'ım onu mutfağa giren, mantı yapan, süpürge açan, saçıma fön, gözüme sürme çeken bir erkek yap!"

# Tuna gizemli bir ifadeyle konuşuyordu. "Sen neden her defasında aklımı kaybettirecek kadar zorluyorsun beni?" - Ooo, Tuna Bey! Ateş bacayı sarmış anladığım kadarıyla diyerek çifte telli oynamaya gidiyorum - :D :D :D
Hayal Perest
Pinterest shareGoogle Plus share

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI